Akciğer embolisi akciğer damarlarının tıkanmasıdır.
Akciğer tromboembolisi akciğer damarlarının pıhtı ile tıkanmasıdır.
Akciğer embolisinin en sık nedeni pıhtılardır ve aşağıdaki bilgiler pıhtı ile gelişen damar tıkanıklıklarına ilişkindir. Ancak, çok daha ender olarak, akciğer damarları, kırılan kemiklerden kana karışan yağ (kemik iliği), bir travmaya bağlı olarak damarlara giren hava ya da zorlu doğumlarda damarların zedelenmesi sonucu kana karışabilen amnion sıvısı ile de tıkanabilmektedir.
Akciğerler yaşamsal organlardır, tüm organların düzgün çalışmaları için gerekli olan oksijeni sağlarlar. Kanın oksijenlenmesi için akciğerlerdeki solunum ve kan akımının tüm akciğer ünitelerinde dengede olması gerekir. Akciğer embolisinde, belli bir akciğer bölümüne gelen kan pıhtının damarı tıkaması nedeniyle aniden durduğu için bu denge bozulur ve yaşamı tehdit edebilir.
Akciğer damarlarını tıkayan pıhtı çok ender olarak – Behçet Hastalığı gibi özel durumlarda – akciğer damarının içinde gelişir. Buna karşılık, bu pıhtıların çok büyük çoğunluğu toplardamarlar yoluyla akciğere gelir ve tıkanma gerçekleşir. Pıhtıların en sık oluştuğu toplardamarlar bacak ve kalça içindekilerdir. Sağlıklı bir insanın günlük yaşamında düzenli hareket etmesiyle damarları çevreleyen kaslar bir pompa gibi davranırlar; kasların hareket sırasında kasılmaları, damarları sıkıştırarak toplardamarlardaki kanın kalbe dönmesi için gerekli itici gücü sağlar. Ancak, herhangi bir nedenle bireyin hareketleri kısıtlanır, kasların kasılması seyrekleşir ya da güçsüzleşir ise, kan akımı yavaşlar ve pıhtı oluşması için uygun bir ortam ortaya çıkar.
Toplardamarlarda pıhtı gelişmesi (ve oradan pıhtının kopup akciğer damarlarını tıkaması) için temel risk faktörleri hareketsizlik ya da hareket azalması ile ilişkili durumlardır: ameliyat sonrası dönem, bacak ya da kalça kemiklerinin kırılması, felç, obesite, kas hastalıkları, uzun süre bilgisayar başında kalma vb. Ayrıca, kanın daha kolay pıhtılaşmasına neden olan durumlarda da (bazı kan hastalıkları, bazı genetik bozukluklar, doğum kontrol hapı kullanılması, menapoz nedeniyle estrojen kullanılması, aktif kanser vb) damarlarda pıhtılaşma ve akciğer embolisi gelişebilir.
Klinik tablo:
Akciğer embolisi, pıhtının büyüklüğüne ve hastanın akciğer ve kalp
fonksiyonlarının durumuna göre çok farklı klinik tablolara neden
olabilir. Yukarıda belirtilen risk faktörlerine sahip bir kişide aniden
nefes darlığı, çarpıntı, göğüs ağrısı, ritm bozukluğu, bilinç kaybı gibi
yakınma/bulgulardan en az birinin ortaya çıkması, akciğer embolisini
akla getirir. Böyle durumlarda, yaşamsal tehdit söz konusu olduğu için
hızla tanı koymaya yönelik girişimlerde bulunulmalıdır.
Tanı:
Akciğer embolisinin temel tanı yöntemi anjiyo-BT olarak adlandırılan
bilgisayarlı tomografidir. Ancak, hamilelerde, kontrast madde allerjisi
ya da böbrek fonksiyon bozukluğu olanlarda anjiyo-BT yerine perfüzyon
sintigrafisi çekilmesi tercih edilir.
Tedavi:
Yaşamsal tehdit nedeniyle, klinik kuşku durumunda, en kısa sürede (hatta gerekli
görülürse, tomografi çekilmeden) tedaviye başlanması gereklidir.
Vücudumuz genel olarak oluşan pıhtıları kendi mekanizmalarıyla eritir. O nedenle,
akciğer embolisi tedavisinde temel amaç yeni pıhtı oluşmasının engellenmesidir. Bu
amaçla, öncelikle heparin adlı enjeksiyon ile uygulanan ilaç kullanılır. İdame
tedavisi için hap şeklinde kullanılan iki ilaç grubu vardır.
Korunma:
Pıhtı gelişmesinin en sık ve önlenebilir nedeni hareketsizlik ya da hareket azlığı
olduğu için uzun süre hareketsiz kalmaktan her durumda kaçınılmalıdır. Bu amaçla,
örneğin yatalak hastaların yatakta bacak hareketlerinin yaptırılması, ameliyat
sonrası olabildiğince erken ayağa kaldırma ve yürütme, kilo verme, uzun süre
masabaşı çalışanların sık sık kalkmaları, hareket etmeleri, uzun uçak ya da otobüs
yolculuklarında ayağa kalkma ve yürüme çok önemlidir. Gerekli durumlarda, hekimler
kan sulandırıcı ilaç kullanılmasını önerebilirler.